Beden & Ruh İkilemi ve Tıp

Fransız filozof Descartes’in hediyesidir “kartezyen düalizm.”

Yani insanı beden ve ruh diye ikiye ayırma anlayısı. Bundan sonra baslamıstır insan bedenini bir makina gibi görmek. Gelisen tıp anlayısı da bundan nasibini aldı. Bu anlayısın ardından John Locke ve David Hume’un indirgemeci diye nitelendirebilecegimiz anlayısı gelince artık sistemin küçük bir parçasını anlayabilirsek sistemin kendisini de anlayabilecegini düsündü insan zihni. Elbette günümüz tecrübesinden bakınca hayli kibirli sayılabilecek bu anlayış, insanı örnegin bir saat gibi görmeye kadar uzandı. Saat çalısmıyorsa ya zemberegi bozulmustur ya da içindeki bir çark. Bunu tamir edersek saat çalısır, o halde insana da aynı anlayısla yaklasmak mümkündü. Öyle de oldu. Gectigimiz yüzyılda hızla yükselen diagnostik teknoloji mikro düzeyde branslasmanın da önünü açtı.

Fakat sistemleri derinlemesine analiz etme anlamında hayli yararlı olan bu yaklasım, insanının giderek artan kronik hastalıkları karsısında yetersiz kalmaya basladı. Çünkü artık ne obesite g

 

astroenterolojinin, ne de diyabet endokrinolojinin sorunu degil sadece. Dolayısı ile bu sorunları sadece bu branslardaki hekimlerin cözmesi de artık mümkün degil.

Genis çaplı multidisipliner bir anlayısı gerektiren yaklasım hastaya daha çok zaman ayıran holistik yaklasımların önünü açtı.

 

Alternatif Tıp Uygulamaları Kanıta Dayalı mı?

Batı tıbbı kendi bilimsel anlayışı ile tıbbi yöntemleri sorgular. Haklı bir istektir bu. Çünkü milyonlarca ilaç, cerrahi yöntem vs arasında hangisinin gerçekten işe yaradığını kesin kurallarla belirleme ihtiyacı duyar. Dolayısı ile kendi yöntemini geliştirmiştir.
Bu yöntem basittir. Yeni bir ilaç ya da yöntemi “uygulanabilir” bulmak için temelde iki şeye bakılır:

· Bu uygulama/ilaç etkili mi?
· Bu uygulama/ilaç zararsız mı? (Yan etki )

Yöntem ise “klinik çalışma” dediğimiz şeydir. Birbirine benzer ilaçları karşılaştırır, ya da ilaç ile ilaç görüntüsü verilmiş zararsız bir madde (plasebo) eşit koşullarda karşılaştırır.
Sonuçlar matematiksel olarak istatistiki yöntemlerle ölçülür ve ortaya bir değerlendirme çıkar.
Değerlendirme denenmekte olan ilaç/yöntem lehine olumlu ise çalışma belli bir formatta yazılır ve uluslararası saygınlığı olan dergilerde yayınlanır, varsa itirazlar değerlendirilir ve o ilaç ile ilgili yeni bir kanaat oluşturulmuş olur. Bun göre sağlık otoriteleri o ilaç ya da yönteme onay verir, ya da vermez.

Bu yöntemle Covid 19 pandemisi sırasında aşı geliştirme aşamasında hepimiz tanıştık.
Tamamlayıcı ve alternatif tıp dediğimiz tedavi yaklaşımında sentetik ilaç yoktur ama uygulamalar (akupunktur, homeopati ya da ozon terapi gibi) değerlendirilir. Ve son yıllarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bu tip uygulamalar hiç de kanıtsız değildir artık. Üstelik bu tip çalışmaların sonuçlarının yayınlandığı dergi sayısı da giderek artmaktadır. (Tablo 1)

Tablo 1

Değişen dünyada tıp da değişiyor, artık ön yargıları bir kenara koyup hasta için en iyisi ne ise ona odaklanmanın, hastayı bedensel, ruhsal ve inanç sistemiyle, kültürüyle bir bütün olarak kabul edip, ona en iyi gelecek yöntemleri kullanmanın zamanı.

Yine de, tüm bu gelişmelere rağmen, bu uygulamalar “kanıta dayalı değil” iddiasını sıklıkla duyuyoruz. Ama iddia sahipleri kendi inandıkları yöntemlerle yapılmış klinik araştırmalara bakma ihtiyacı bile duymuyorlar. Bugün tüm dünyada yapılmış klinik çalışmaların verisine ulaşabileceğiniz PubMed’e girip “akupunktur yazdığınızda karşınıza 30 binin üzerinde çalışma çıkıyor. (Tablo2)
İşin ilginç kısmı bu çalışmaların çoğunda akupunktur uygulamalarının avantajları vurgulanıyor. Aynı şey diğer tamamlayıcı/alternatif tıp yöntemleri için de geçerli.

 

Tablo 2

Değişen dünyada tıp da değişiyor, artık ön yargıları bir kenara koyup hasta için en iyisi ne ise ona odaklanmanın, hastayı bedensel, ruhsal ve inanç sistemiyle, kültürüyle bir bütün olarak kabul edip, ona en iyi gelecek yöntemleri modern tıbbın olanaklarıyla harmanlayıp kullanmanın zamanı.

Bu nedenle tedaviler artık “bütünsel” olmalı diyoruz.